15 Aralık 2010 Çarşamba

Bir Varmış Bir Yok...


Şekerden bir ev hayaliyle çıkmıştım yola.. Yürürken, beni bulasınız diye kuru ekmek kırıntıları da bırakmıştım aslında.. Ama dönüp arkama baktığımda, kuşların kırıntıları yediğini gördüm.. Adettendir diyerek bir dilek tuttum, yürümeyi sürdürdüm..

Az gittim uz gittim.. Bilmiyorum şimdi nerdeyim, tuttuğum dileğin hangi köşesindeyim.. (Hatta daha da beteri herhangi bir yerinde miyim?!)

Hani olur ya, bazen insan lüzumsuz hisseder hayatını, kendini.. Size de olur mu bilmem, hani eksilseniz hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi.. Bir nevi matematikteki etkisiz eleman vaziyeti..

Ormanın neresindeyim hiç bilmiyorum.. Şekerden evime daha çok var mıdır? Beni bir yerde bekleyen şekerden bir ev gerçekten var mıdır? Doğru yolda mıyım? Bu yol nereye çıkar ya da aslında nereye çıkmalıdır?

Ben bir ışık ararken çöküverdi karanlık.. Sisli, puslu şimdi ortalık.. Kurtlar pusuda biliyorum, kaçmaya mecalim yok.. Kalıp dirensem neye yarar, nereye kadar?! Uluyorlar, seslerini duyuyorum.. Korkuyorum.. "Beni bulun" diyorum, yardımınızı istiyorum.. Oysa sesim size ulaşamaz biliyorum.. Yazılıp sahibine hiç verilememiş bir mektup gibi umutsuz, açılmayan bir telefon gibi kırgın öylece duruyorum..

Beni bulun diye attığım ekmekleri zaten kuşlar yedi.. Dursaydı o kırıntılar ve siz buna rağmen gelmeseydiniz daha da kötü hissederdim kendimi.. (Böyle olması daha hayırlıymış demek ki)

Uluma sesleri yakınlaştı, kulaklarımı ellerimle kapatırken bir yandan da sımsıkı yumuyorum gözlerimi.. Düşünüyorum da, ha ben eksik ha ben fazla ne fark eder ki, öyle değil mi?!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder