11 Ekim 2013 Cuma

Düğün ve Cenaze


Gündüzleri bir şekilde idare ediyor da insan, gece olunca yüreğe biniveriyor yükler.. Karanlık, saklamak istediklerimizi su yüzüne çıkarmada usta sanki.. Ne garip değil mi? Oysa her şeyin üstünü örten gece hislerin de üstünü örtebilmeliydi bence..

Heyecan ve sevinç duymaktan utandığım bir dönemdeyim.. Sevdiğim insanların acılarını en derinde hissedebilmek gibi üstün bir yeteneğim var çünkü benim.. Ve onlara nasıl davranması gerektiğini hiç öğrenemeyen bir acemiyim.. Ne yazık ki şu "teselli etme" işini hayatımın hiçbir döneminde beceremedim. 

Kendim acı çekerken daha bir rahatım sanki.. Acıyı yok saymak ya da dibine kadar yaşamak benim elimde sonuçta.. Ama söz konusu başkasının acısı olunca ne yapacağımı şaşırıyorum. Oturup onunla ağlasam? Sarılsam mı acaba? Konuyu açsam mı yoksa başka konulardan bahsederek kafasını dağıtmasını mı sağlasam? Böyle binlerce soru dönüyor beynimde.. Eskaza gülerken göz göze geliversem bir eziklik, bir suçluluk duygusu içimde..

Acılar biraz da her şeyin boş olduğunu anlatmak için var belki de.. Önceliğin "insan" olduğunu, saçma şeyler için kendimizi veya birbirimizi hırpalamanın gereksiz olduğunu yüzümüze vurmak için var.. Ama her ders gibi bu da anlayana..

Vicdani değerlerin herkes için diğer tüm unsurlardan daha değerli olduğu bir dünyada yaşamak isterdim oysa.. Keşke "insan"ı ve "insana ait duyguları" önemseyenlerin üzerinde "Dikkat, kırılır!" gibi bir ibare yazsa da sapla saman birbirine karışmasa..

Cansu..