27 Kasım 2011 Pazar

onca yaprak düşer, birkaç şiir kalır yalnızca..


puslu havalarda düşüyorsun aklıma..
oysa herkes bilir ya, baharlar hatırlatsın istemiştim seni..
içime işleyesin istemiştim güneşli, ılık bir gün gibi..

her istediğimi elde edemeyeceğimi küçükken öğretmişlerdi bana..
ama yine de bir şeyi çok istersem, onun mutlaka
bir gün gerçekleşeceğine inandırmıştım kendimi safça!
ve çok geçti, bazı isteklerin hiç gerçekleşmemesinin
daha hayırlı olduğunu anladığımda..
çokça üzülmüş, çokça tüketmiştim kendimi koca bir hiç uğruna!

dedim ya, ara sıra puslu havalarda düşüyorsun aklıma..
mutlaka böyle puslu, böyle karamsar
ve böyle kararsız bir günde doğmuş olmalı diyorum..
oysa ben ilkbahara uyanmışım bilirsin..
ve ben de bilirim..
sen yaprakların sarı halini, bense yemyeşilini severim!

Cansu..

18 Kasım 2011 Cuma

nefes bile almadan..


yorgun bi günün ardından başımı yastığa koyduğum anda gelen tatlı uyku gibi seni sevmek.. öylesine istem dışı, öylesine ani ve öylesine sessizce kendine çağıran..

nefes alıp verdikçe benimlesin..
ve sevgin nefes alıp vermek gibi olmazsa olmaz..
nefes alıp vermek kadar alışkanlık..
nefes alıp vermek kadar sıradan..

seviyorum seni.. hatta bazen diyorum ki: bi uyusam bi daha uyanmasam!

Cansu..

28 Ağustos 2011 Pazar

yüreğinin götürdüğü yere git..



hayatın kullanma kılavuzunu vermiyorlar ne yazık ki.. el yordamıyla buluyoruz/ bulamıyoruz biz de yapılması gerekenleri.. herkesin farklı yöntemi..

bugüne kadar kalbimin bana fısıldamadığı hiçbir şeye kalkışmadı bu bünye!

"deli" dediler..

"aptal" dediler..

"sonunu bile bile.. yine de mi?!" dediler..

nafile!

kalbim hükmünü vermişti çünkü bir kere.. ve benim boynum kıldan inceydi ona karşı her seferinde!

mantığın dışına hiç çıkmadan, genel kaidelere ya da onun bunun doğrusuna uyarak yaşamlarını sürdürenleri zaman zaman kıskanıyor olsam da; onları "bütün notaları doğru okuyup da şarkıya ruh katamayan" mekteplilere benzetiyorum çoğunlukla..

ve şarkıyı "içinden geldiği gibi" okuyarak dinleyene hissettiren bir alaylı olmak daha bir hoşuma gidiyor böyle durumlarda!

Cansu..



25 Temmuz 2011 Pazartesi

bulacaksın er ya da geç öz'ünü..




Nedendir bilmem, bugüne kadar hep nisanda başıma geldi en güzel şeyler.. En beklediklerim en sevdiklerim hep nisan ayında oldu.. sen hayatıma girdiğinde ya da ben senin dünyana geldiğimde de nisan sonuydu..

Hangi ara bu denli hayatıma işledin, hangi ara sevmeye başladım seni hatırlamıyorum ama tam 1 yıl önce bugün başladı macera :)

“Biz”e dair aklımda oluşan ilk tabloda; ağlıyorum ben omuzunda, senin ellerin saçlarımda.. Korunmayı bekleyen masum bir kız çocuğu gibi, kendime şaşırarak bakıyorum yüzüne öylece.. Ağladığımı daha önce göstermemiştim halbuki böyle kimselere! Ağlıyorum, hem de hıçkıra hıçkıra! Yine de içimde bir huzur, kulağımda senin sözlerin..

İnatçı bilirdim ben kendimi, sense benden bile beterdin!

“Sevgilim olmaya söz vermeden” dedin “bu kapıdan dışarı gidemezsin!”

Ben hiç böylesini görmemiştim..

Dondum.. Nasıl kararlı ve ne çok sevimliydin! Yineledin.. Geriledim.. Garip bir şey oldu o an ve ben hayatımda ilk kez birini hiç düşünmeden hayatıma alıverdim..

Çok iç hesaplaşmalarım oldu sonraları bu ani kararla ilgili, itiraf edeyim.. Bir ayağım eşikte kim bilir kaç zaman geçirdim.. “Yine bana güvenmedin!” diye esip gürlediğinde sen, ne çok ağladım, ne çok kendimle mücadele ettim.. bilmedin! Ama yine de “kimseye bir daha tam manasıyla güvenemem” dediğim anda, sana tüm benliğimle güvendim..

Sevmeyi “özlemek” olarak öğrenmişken ben bugüne değin, özlemsiz de sevilebileceğini birinin, senin sayende öğrendim..

İlk defa tanıdıkça daha da sevdim birini ve sonra anladım ki sadece bakan zaten sevemez seni.. Ben gördüm, sevdim!

Ben hiç böylesini görmemiştim, vurdun, kanıma girdin.. kabulümsün!



Cansu..

15 Temmuz 2011 Cuma

lâl..



dilimin ucuna kadar gelip de söyleyemediğim cümlelerim var benim..
kafamın içinde belli bir düzeni olan ama dışa dökülmeye gelince bi türlü toparlanamayan cümleler..
size de olur mu bilmem, hani insan içinde bin bir türlü duyguyu hapseder, sonra kilit açılınca neyi hangi sırayla dökmesi gerektiğine karar veremeyip tökezler..
kafamın içinde yüzlerce kez döndürdüğüm repliklerim var oysa, insanın içini cız ettiren replikler..
ama gelin görün ki iş konuşmaya gelince lâlim.. payıma düşen hep içten sessizlikler!

Cansu..

28 Haziran 2011 Salı

zamanla geçer dedi, zamanla....



zamanla geçen tek şey "zaman"dır bazı durumlarda, geri alıp oynar bir yanınız hep aynı sahneyi.. her seferinde başka, ama aynı zaman ve aynı mekanda.. çıkar karşınıza hesap sorar sonra..

içinizdeki kırılmış çocuk yüzünüze yüzünüze vurur ona yaptığınız yanlışları.. hiçbir cevabın onu tatmin etmeyeceğini ve zaten verebileceğiniz bir cevabın olmadığını bilerek de olsa sorular sorar art arda.. "nasıl affedersin" der mesela.. ve siz affedilemeyen bir geçmişin üstüne gelecek kurulamayacağını anlatamazsınız ne kadar uğraşsanız da ona.. anlatamazsınız affetmemenin ağır yüküyle yaşanamayacağını.. "ben yaşıyorum ya" der size, gözlerinde birikmiş öfkeyle..

bilirsiniz.. o, son nefesine kadar affetmeyecektir!

bazen, zamanla geçen tek şey zamanın kendisidir.. yine de hakkını yememek gerekir, zaman sayesinde ilk günkü tazeliğini korumaz hiçbir acı.. ama acıdır işte en nihayetinde, mümkün mü tamamen unutulması?!

Cansu..

1 Haziran 2011 Çarşamba

Yarim Haziran..



"Kalbim büyüse de büyümedi içimdeki çocuk,
Ama zamanla olgunlaştı Haziranlarım..
Yeni gelenler sonbahara daha yakın şimdi!
Eski mektuplar ve sepya renkli fotoğraflarla dolu bir albümde hayatım.."


Bir hayal kadar uzak şimdi..
Ve aslında bir gün kadar yakın..
Parmağındaki yarayı ardına saklayan adam
Ve o beyaz kadın..
Güneşli bir gündü ama yağmurlu birkaç söz hatırlıyorum darmadağın..
Ve ben siyahım.. Ölüm gibi siyahım!


"Kulağımda bir şiir Hasan Hüseyin'den artakalan:
'sokaktayım/gece leylak ve tomurcuk kokuyor/yaralı bir şahin olmuş yüreğim uy anam anam.../haziran'da ölmek zor!'

Lakin doğmak da zor Haziran'da..
Yaz kapıyı çalsa da;
Biliyoruz sonu hazan..
Yine de seviyorum seni..
Yarim Haziran..!"


Olgunlaşan ve renklenen "bir haziran"dan selamlamak istedim sizi, içimdeki çocuk ve Can Dündar'ın çok sevdiğim dizeleriyle birlikte..
Her sene daha da güzelleşen haziranlar dileğiyle..


Cansu..

20 Mayıs 2011 Cuma

hiç düşmedim mi aklına, hiç çalmadı mı o şarkı..



benciliz.. kim olursak, nasıl olursak olalım eninde sonunda bir noktada benciliz işte!

en kendinden vazgeçmişimiz bile böyle aslında..

birini düşünüyorsak mesela, ille o da bizi düşünsün isteriz.. ille o da sevsin, ille o da özlesin..

"sen elmayı seviyorsun diye.." der şair "elmanın da seni sevmesi şart mı"

oysa eminim o da içinden yüzlerce kez geçirmiştir elmanın onun için yanıp tutuşmasını..!

diyorum ya böyledir.. hem kaldığı yerden devam etsin hayatına, mutlu olsun isteriz hem de için için aklına düşmek.. "beni güzel hatırla" deriz, hatırlanacağımızı ümit ederek..

işte belki de bu sebeple "hiç düşmedim mi aklına, hiç çalmadı mı o şarkı" diye soruyor sezen şu an bana.. "çalsa ne olacaktı ki" desem bozulur mu acaba?!

Cansu..

13 Mayıs 2011 Cuma

çoban yıldızı..



şimdi ölemem, dedi. onca şeye göğüs germişken, sabaha uyanmayayım diyerek yattığım geceleri devirip bugüne gelmişken.. şimdi ölemem!

ki çok kolaydı bir vakitler ölüm.. bileğime bıçak dayamak bir kurtuluşken, en kolay yolken.. yapmadım bunu ben! sadece kendimi düşünüp, acımı dindirmeyi dileyip boğazımdan aşağı bir kutu ilacı afiyetle indirmemişken..şimdi ölmek istemem!

her şeye rağmen devam edebilmişken doktor, yaşadıklarımı tek bir kişiye bile sezdirmemişken.. ve hepsinden önemlisi; yeniden hayal bile kurabilir hale gelmişken, şimdi ölemem!

Cansu..

9 Mayıs 2011 Pazartesi

seni uzaktan sevmek....



şu sıralar yalnızca gözlerimle dokunmak istiyorum hayata.. uzaktan sevmek zorunda kalan bir aşık gibi, ama bir yandan da istemli..

sözsüz bir şarkı tadında günler.. kelimeler yorucu, sözcükler çoktan tükendi.. hayatın seslerine kulak kabartmak hiç gelmiyor içimden.. ihtiyacım olan şey sessiz bir liman; kuytu, güvenli..

yalnızca gözlerimle sevmek istiyorum hayatı.. kırılmasından korktuğum bir çiçeği ilgiyle izler gibi.. boğulmaktan korkarak giremediğim fırtınalı denizler gibi..

sadece izleyeyim diyorum seni hayat, sinemadaki filmler gibi.. ve uyumak istiyorum bir süre, alnıma bir öpücük kondurup üstümü örter misin ki?..

Cansu..

6 Mayıs 2011 Cuma

hey yıllar yenilmedim size!



birden duruyor, "yola her çıkışımda" diyor
"bir kız vardı gözleriyle beni bekleyen,
bir kız.. topsuz tüfeksiz çıkartma yapan yüreğime!
bir kız vardı tıpkı uçuçböceği, kanatlarından ürken..."


"senin yaşındayken ben de böyle kelebek gibiydim" derken buluverdim kendimi geçenlerde.. "duyan da çok yaşlı bir şey sanacak" diye karşılık verdi.. doğru, pek yaşlı sayılmam, ama yine de bazen çok yaşlanmış hissediyorum kendimi..!

yarın 1 yıl daha eklenecek yaş haneme.. ama ne yıl! hani bana sorsan şu 365 günde kaç yaş aldın diye, cevabım "1" olamaz kesinlikle!

içimdeki çocuk her şeye rağmen yaşıyor yine de, mucizevi bir şekilde.. ve hangi şarkıyı söylüyor bak dinle:

"bilmez kimse nasıl zordu gülmek zaman zaman
kolay mıydı silip atmak sanki korkuları

hey yıllar yenilmedim size
umutlarım yine aynı
sessizlik geceyi sarsa da
her gün bir yarın var ya.."


biliyorum.. yarın tam mumları üflerken, bütün bir yılın özeti geçecek zihnimden.. ve gözlerimi açtığımda yanımda olmalısın sen!

Cansu..

3 Mayıs 2011 Salı

nadas..


yaktığım gemilerin alevleri öylece duruyor ardımda, suya muhtaç çatlamış topraklar gibi.. oysa yağmurlar hep benim içime yağıyor!

epey oldu gökyüzü ciğerime dolalı.. biliyorum, içimde kopan fırtınalar oradan bakılınca pek görülmüyor!

kundaklıyorum her şeyi, tıpkı sevdiği için roma’yı yakan o adam gibi! etraf yangın yeri, ama yağmurlar yine de benim içime yağıyor!

gönlüme su serpmek istermişçesine.. çiy taneleri yaprakların üzerine usulca düşermişçesine..

salıncağına oturtmuş sallıyor hayat beni.. ne kadar hızlı sallarsa o kadar midem bulanır, o kadar çabuk pes ederim zannediyor.. ama beni hiç tanımıyor!

ve “susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit ne olabilir” sorusunun cevabını, şairi dahil kimse hala bilmiyor..!

Cansu..

1 Mayıs 2011 Pazar

kum gibi..


Bir kum saati var beynimin içinde, kendi kafasına göre kumlar ekleyip arada bir o kumları yine kendi isteğine göre azaltan.. Süresi var her şeyin ona göre ve ne çok şey var onun tarafından planlanan..

Şu sıralar sıkça düşlerimin-düşüncelerimin içine sızıyor kum taneleri: “Bak Cansu diyor, bazı şeylerin artık zamanı geldi!” Öteliyorum çoğunlukla, kimi gün yok sayıyorum..

Böyleyimdir, canımı sıkan şeyleri yok saymayı tercih ederim çoğu zaman.. Hiç olmamış, yaşanmamış gibi davrandığım hatıralarım bile vardır kim bilir belleğimin hangi köşesinde ezilip canı çıkmış olan!

Yine de şu sıralar huzursuz ediyor beni bu kum taneleri.. Yok sayamıyorum ne kadar istesem de.. Sürekli diyorlar “Bir vakit belirlenmeli, vakti çoktan geldi!” Haklılar da işin en kötüsü, onlar da bunun farkındalar besbelli..

Ters çeviriyorum saati vakit kazanmak (ya da belki de kaybetmek) için.. Kum taneleri ekliyorum umutsuzca, ne yapacağımı bilemeden..

Sahi, ne yapacağım ben?!

Cansu..

28 Nisan 2011 Perşembe

yeni bir sayfada bana bakmak..


yeni sayfa açmak zordur.. her yeni sayfada kendini yine yeni yeniden anlatmak zorunda kalırsın çünkü karşındakine.. ve insanın kendini anlatmaya, anlaşılmaya çalışması kadar zor bir şey yoktur bence!

şimdi nasıl anlatayım ki ben kendimi size?!

yazdıkça tanıyın beni en iyisi, satırlarımda keşfetmeye çalışın kendinizce..

ama neden “cansuyum..” derseniz ona cevabım var işte:

her ne kadar amazon gibi duruyorsam

aslında kırılgan bir çocuğum çoğu zaman!

korunmasız olurum, savunmasız olurum

yine de kalbimi ellerinle söküp aldığın an

karşında en güzel gülümsememle dimdik dururum!

çünkü “cansuyu’m” kendimim benim, ben “cansu’yum..”!
Cansu..

Sevgili Blogum

Şimdi sen nasıl bir şeysin biliyor musun?
Hani sevgili terk eder başka alemlere gider, o sırada kalan kendine yeni bir hayat kurmuştur.. Yeni bir işi, sevgilisi vesairesi vardır.. Tam da her şeyi yoluna koymuştur, terk eden eski sevgili pişman olur geri döner.. Heh işte sen şimdi tam da o'sun!
cansuertem.tumblr.com'da yazıyorum ben artık, haberin olsun ;)

NOT: Üzülme, ona yazdıktan sonra aynılarını sende de yayınlarım bundan sonra.. Ne de olsa bir mazimiz var, di mi ama?!

19 Şubat 2011 Cumartesi

sevmenin "20+" hali..


"sevginin kendi de zamanla değişir
belki de dönüşür biraz huzur kalır.."


zaman geçtikçe ve kişi 10'lu hanelerden 20'lilere terfi edince.. değişiveriyor her şey birden!

nasıl mı? şöyle ki..

onu gördüğünüzde kalbiniz ağzınızda atmıyor eskisi gibi ya da ne bileyim bir erkeğin gözlerinde erimiyorsunuz artık öyle güneşe tutulmuş dondurma gibi!

bir mesaja bin anlam yükleme devirleri sona eriyor mesela, telefon başında bekleyip "arasam mı aramasam mı? yok bekleyeyim önce o arasın.." demeler de tarih oluyor bir anda!

kanatlanmış uçan siz, bir gün bir de bakıyorsunuz yerdesiniz!

"romantik prens" numaralarını yutmamayı öğreniyorsunuz zamanla.. ve "sizin gibilerin ciğerini biliyorum" kıvamına geliyorsunuz yaşananlarla.. (ki bu da enteresan bir özgüven yaratıyor insanda!)

bunlar iyi, güzel, hoş da.. yine de bugün, heyecandan titreyen yorulmamış kalpleri gördüğümde, benim de ellerim yine eskisi gibi titreyebilse keşke dedim kendi kendime..

kalbim! seni bu kadar yıpratmamış olsaydım keşke.. KEŞKE!

13 Şubat 2011 Pazar

♥♥


Herkesin ne dediğini dinleyip kendi bildiğimi okumakta üstüme yoktur benim.. Kim ne diyorsa beynimin bir köşesine kaydeder, sonra kendi doğruma yüzümü döner burnumun dikine dikine giderim..!

O yüzden birinin ne düşündüğü önemliyse, kendisi de önemlidir benim için..

Ve senin ne düşündüğün önemli, üstelik bir hayli!

Hani küçükken çocuklar ailelerinin her şeyi doğru bildiğine, her şeyi yapabileceklerine inanırlar ya.. İşte aynı onun gibi!

Bu yüzden "Gideyim mi" dediğimde sana ve sen dönüp "Senin yerinde olsam bir saniye düşünmeden giderim" dediğinde bana.. Gitmeye karar verdim, dönüp bakmadan arkama!

Gidiyorum, kalbim seninle kalsa da..

Yarın imzamı atıyor olacağım yeni bir hayata, yeni umutlara..

30 Ocak 2011 Pazar

ölü gelin..



"Bizim Zehra durur mu, o da hemen ardından evlendi.. Şimdi de çocuk bekliyormuş!"

Zehra? Tanımıyorum.. Ama böyledir çoğu zaman.. Tanımadığınız insanların hikayeleri anlatılır size tanıdıklarınız tarafından, bazen de tanımadığınız insanlara kim bilir hangi şekilde sizsinizdir anlatılan..

Acımayla karışık bir hayranlık veyahut da yaşanılanlar hakkında en ufak bir fikri bile olmayan dillerin kirlettiği bir sevdalık..! Öyle ya da böyle, hikayeleri merakla dinlemeyi seviyoruz işte.. Gelin size de Zehra'nın hikayesinden bahsedeyim dilimin döndüğünce..

Hikaye klasik başlar.. Esas kızla esas oğlan birbirlerine aşık olur, sonra da sevgili olurlar.. 6 yıllık bir birlikteliğin ardından esas oğlanın annesi "kendilerine uygun mutaassıp bir gelin adayı" istediğini söyler.. Bizim çocuk ne yapar dersiniz? Tabii ki kızı terk eder ve annesinin istediği "mutaassıp" yani başka bir deyişle "kapalı" gelin adayıyla evlenir..

"Başı örtülü kızların üniversitelere alınmaması bir vicdan sorunudur" denir, irdelenir de..bu bizim başı açık kızların ailelere alınmaması ne sorunudur diye hiç düşünülmez niyeyse..

Sahi.. 6 koca senenin ardından sadece "açık" diye bir kızı yarı yolda bırakmak, onca yaşanmışlığı bıçak gibi kesip atmak ne sorunudur sizce?!

Başı açık kadınların başı kapalı kadınlara destek vermemesinden yakınılan canım ülkemde başı kapalılar ne gariptir ki kul hakkını bile hiçe sayarak enteresan kararlar alıyor.. Aslına bakarsanız bu ülkede kadının kadına yaptığı eziyeti kimse kimseye yapmıyor!

13 Ocak 2011 Perşembe

ah bu ben....


beni bırakacağının sinyallerini çok uzun zaman önce vermeye başlamış, kendince beni ayrılığa alıştırdığını düşünen telefonum bir süre önce beni terk etti.. ondan daha iyilerini hak ettiğimi düşünüyordur muhakkak, tıpkı kendinden öncekiler gibi! atamadım yine de, duruyor öyle bir köşede.. ama yeni bir de telefon beğendim, malum iletişime muhtacız dünya devam ederken dönmeye.. o da piyasada bulunmuyormuş iyi mi?! kaldık mı bu sefer de beklemeye..!

kıssadan hisse: kendisi bile isteye sim kardımı reddedene kadar bir telefonu bile atıp kendime daha iyisini alamıyorum! bırak onu, daha güzellerine göz ucuyla bile bakmıyorum! ki düşünüldüğünde ben zaten cümlelerin sonuna dahi nokta koymaya kıyamayıp iki noktalıyorum..!

kıssadan hissenin kıssadan hissesi: hayatımdaki güzel insanlar! muhtemelen hep hayatımda olacaksınız taaaa kii siz kendi kendinizi noktalayana kadar..! (tabii ki kaideyi bozmaz istisnalar! ;))

1 Ocak 2011 Cumartesi

ortaya karışık benim bu halim..



gülünce gözleri çizgi çizgi, yüzü kırış kırış, sevimli mi sevimli bir ninenin görmüş geçirmişliğini, hayata karşı hayatın bizzat kendisinden edindiği bilgeliği, durgunluğu, sakinliği getirsin istiyorum bu yıl bana..

ve de bir çocuğun yaşama karşı hevesini, dünyayı yeniden kurabileceğine, isterse her şeyi yapabileceğine olan inancını, ele avuca sığmazlığını diliyorum aynı zamanda!

huzur istiyorum, sabır istiyorum, sükunet istiyorum ama..

deli dolu olmak, isyan etmek ve sessizliği delen çığlıklar atmak da geçiyor içimden hızla!

sebat etmek var aklımın bir yanında, diğer yandansa yeni limanlar çağırıyor beni durmadan yeni ufuklara!

ayağımı sıkı sıkı basıp kök salmak isterken toprağa, içimden bir ses "kanatlan" diyor "dokun gökkuşağına!"

anlayacağınız zor zamanlar geçiriyorum a dostlar, ne diyeyim.. yeni yılda sonum hayrola!