31 Ekim 2010 Pazar

on yüz bin milyon baloncuk..


"küçük bir çocuğun neşeyle üflediği oyuncağından çıkan parlak, rengarenk, güzel bir baloncuktun.. avuçlarımla yüzüne dokunsam yok olacaktın.. sen gökyüzünde kaybolup giderken sadece arkandan baktım..

ben gözlerimde senin güzelliğini izlemenin parıltısı, içimde sana yetişememenin kırgınlığıyla gidişini izledim.. sen ne kadar uzağa gidersen git, içinin benim nefesimle dolu olduğunu hiç bilmedin!"*(MY)

--

küçükken herkese "güle güle" derdim, yolcu eden de olsam edilen de.. annem ne kadar anlatmaya çalışsa da "hoşçakal"la "güle güle" arasındaki farkı, ısrarcıydım "güle güle" demekte..

"doğru-yanlış" yargısı sanırım hiçbir zaman oluşamadı bende, "seviyorum-sevmiyorum" veya "istiyorum-istemiyorum" vardı hep bunun yerine.. belli ki daha çok sevmişim "güle güle"yi..

zamanla öğrendim aradaki farkı.. zaman bu, er ya da geç öğretir-dayatır kurallarını..

eskiden "güle güle" demenin "hoşçakal" demekten daha zor olduğunu düşünürdüm.. öyle ya giden "hoşçakal" der çeker giderdi, kalanaysa buruk bir "güle güle" demek düşerdi.. çok sonra anladım yanıldığımı! asıl zor olanın gitmek olduğunu, bütün ihalenin gidenin üzerine kaldığını..

"kalmak"la arasında kalındığında zor alınan bir karardı "gitmek" ve siz de bilirsiniz ki "karar vermek" her zaman yorardı.. tercih etmeyi gerektirirdi gitmek! yeniyi eskiye, huzuru sevgiye, belkiyi keşkeye.. kalan "neden vazgeçilen ben oldum" diye hayıflanırdı olsa olsa, "pişmanlık" giden için geçerli olandı.. çünkü tercihi o yapmıştı, karar gidenin kararıydı!

gitmeye karar verdiğimde anladım tüm bunları.. havaalanında vedalaşırken algıladım babamın neden hep giderken bana "yarım" sarıldığını.. çünkü annem hıçkırarak boynuma atladığında ben de yaptım aynısını! zira "geride bırakmak" demek sorumluluk almaktı, birinin veya birilerinin gözyaşlarını omzunda taşımaktı! ve dışarıdan çok kolaymış gibi görünen o bırakıp gitmeler için, bırakıp gidebilmek için "yarım sarılmak" lazımdı.. giden için "doya doya sarılmak" haramdı!

herkes geride kaldığında anladım aslında her şeyin benimle beraber yol aldığını.. gitmek için aslında insanın kendinden gitmesi gerektiğini ve bunun imkansızlığını.. hiç tanımadığım bir ülkenin otel odasında yanağımdan süzülen yaşlar bana anlattı "gidenin pişmanlığı"nı..

kim bilir küçükken "güle güle" demekte ısrar edişimin nedeni, belki de çocukluğun verdiği naiflikle tüm bunları sezmemdir.. siz de beni dinleyin ve "güle güle"yi "hoşçakal"a tercih edin.. göreceksiniz, insanı hafifletir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder